Yaklaşık 50’lilerin sonları, 60’ların başlarına tekabül eden, caz, rockabilly ve henüz belirsiz bir arayışta bulunan beat/garage müziğinin sözler açısından bir yoksunlukla başlattığı ve çok da uzun sürmeyen Woo Hoo / Doo-Wop modasının vazgeçilmez şarkılarını toplamaya çalıştım. Başka deyişle, “sözler bakımından belirli bir anlam içermeyen, daha ziyade orkestranın iniş-çıkışlarına göre bir takım sesler ve kafiyeler uyduran vokal türüne” dinleyiciyi oldukça eğlendiren ve dans ettiren bir tür olarak da bakabiliriz.
Uzun eteklerini giymeye devam eden kızların ve onlara vişneli kola ısmarlayan çocukların 60’lar başında duymaya devam ettikleri muhafazakâr görüşünün kırılmaya başladığı zamana denk gelmesini de unutmamak gerekir. Bu açıdan, parçaların bir tür “zihin açma” görevinde bulunduğunu, yumurtasından henüz çıkan bir kuşağın, şaşkın gözlerini Rock & Roll’un kirli ellerine emanet eden bu “geçiş dönemi” oldukça da heyecanlıdır.
20) The Chocolate Watch Band – Loose Lip Sync Ship (AIP, 1968)
60’ların ortasında kurulan The Chocolate Watch Band, kuşkusuz “Californiasm” olarak adlandırılan ve hayatlarının neredeyse bütün zamanlarını Sunset Strip caddesinde geçirerek İkinci Dünya Savaşı’nın ne kadar gereksiz bir şey olduğunu anlatıp durmalarıyla, hem müzik, hem söz bakımından sevgili paranoyak arkadaşlardır.
19) The Raindrops – Hanky Panky (Roulette, 1963)
Tommy James and The Shondells grubundan bildiğimiz ve zamanında avazımız çıktığı kadar “My baby does the hanky panky!” şeklinde bağırarak farklı kafalara girmemizi sağlayan Raindrops tayfasının bu parçasını şiddetle öneririm.
18) The Turbans – Tick-Tock-A-Woo (Parkway, 1961)
1953’te Philadelphia’da oturan birkaç arkadaşın, sanırım şehrin banalliğinden sıkılıp bir grup kurmaya karar veren ve “kurmuşken Türbanlılar olsun” diyen ve şan şöhret işlerine ancak 60’ların başlarında girip kısa bir süre sonra unutulan şarkılarıyla Tick-Tock-A-Woo, ilginçtir.
17) Little Anthony & The Imperials – Shimmy Shimmy Ko-Ko-Bop (Avco, 1959)
Little Anthony & The Imperials, New York’un en önemli blues, ritim ve doo-wop gruplarından biridir. Yine aynı şekilde, toplu vokalle ilerleyen parçanın nakaratı, yazmaya üşendiğim isimle karşılıyor bizi.
16) Dicky Doo & The Don’ts – Nee Nee Na Na Na Na Nu (Swan, 1962)
Senelerdir “avam” yorumunu alan ve anne-babalarının evde çalınmasına yasak koyduğu bu sözsüz parçanın kuşkusuz en önemli özelliği, hiçbir şey anlatmadan Nee Nee Na Na Na Na Nu şeklinde devam etmesidir. Tabii ki parça, ancak Dicky Doo ve The Don’ts’un ceplerine biraz para girdikten sonra piyasaya sürülmüştür.
15) Rosco Gordon – Shoobie Doobie (Sun, 1959)
Blues müziğine sadık bir şekilde ilerleyen “call and response / çağrı ve cevap” formu, sanki sadece birkaç sene sonra ortaya çıkacak olan müzik akımlarının habercisi gibidir. Memphis, Tennessee kökenli Gordon’ın performansıyla “Shoobie Doobie, Doobie Shoobie” ve bir kez daha “Shoobie Doobie” derken bulacaksınız kendinizi.
14) Ernie K-Doe - Te-Ta-Te-Ta-Ta (Instant, 1961)
Özellikle “Mother-in-Law” parçasıyla tanınan Ernie K-Doe, ritim, blues ve Afrika müziğini birleştirerek kendisini Chicago Blues akımına dâhil ederek öncülerinden biri olmuştur.
13) Gene Vincent & His Blue Caps – B-I-Bickey-Bi, Bo-Bo-Go (Capitol, 1956)
Capitol plak şirketi Gene Vincent’in cesaretine ortak olmuştur ve 50’liler için oldukça “ayıp”, 60’lar için oldukça “naif” bir görünüm sergilemiştir. Ayıp bir yana, “ne idüğü belirsiz” yorumunu alan ama burnunun dikine aynı performansı sergileyen Gene Vincent, günümüz adına oldukça önem arz eden müzisyenlerden biri olmuştur.
12) The Hollywood Argyles – Alley Oop (Lute, 1960)
1957’de başlayan kayıt çalışmaları, ancak üç sene içinde bitmiş ve 60’da piyasalara sürülmüştür. Neden bu kadar uzun sürdüğüne dair bir fikrim olmasa da, parçanın adı olan Alley Oop, 30’ların başlarında V.T Hamlin tarafından çizilen mizah dergisine ait. Açıkçası parçanın kendisi de, bir tür mizah anlayışı içerisinde yoğun bir laubalilik içeriyor.
11) The Chips – Rubber Biscuit (Norton, 1962)
Üniversiteden tanışan üç arkadaşın beraber kurmuş olduğu The Chips grubu, kuşkusuz Doo-Wop türünün en iyi örneklerinden bir tanesi: New York’un alt kültürünü besleyen Doo-Wop müziğinin hızlı temposu ve eğlenceli havası çok sürmese de, sürdüğü kadar insanları eğlendirmiştir; “Rubber Biscuit” listenin on birinci sırasında!
10) Sam the Sham & The Pharaohs – Wooly Bully (MGM, 1965)
Sam ve arkadaşlarının kariyerlerinde yükselmesiyle iki numaraya oturan parça, uzun bir süreliğine yerini korumuş ve pek de sevilmiştir. Ancak bir sene sonra mantar gibi gelişecek müzik sektörünün içinde rekabet etmesi zor olacaktır ve bu yüzden tek bir şarkıyla anılmalarını öneririm.
9) Ronnie Cook & The Gaylads – Goo Goo Muck (Island, 1964)
70’lerin ortalarında kurulan ve punk, psychobilly ve goth rock türlerini kullanarak bir tür “korku dünyası” yaratmalarıyla tanına The Cramps grubunun, belki de on sene önce bir şekilde aynısını yapmaya çalışmasıyla saygı duyulan Ronnie Cook, bizlere Vampir dünyasının Goo Goo Muck göndermesini yapıyor. Ancak rockabilly dünyasının “Twilight Zone” kısmını idare eden Ronnie Cook, single parçalarla sektörde pek tutunamamıştır.
8) The Exciters – Do-Wah-Diddy (HMV, 1963)
Genellikle 64’te Manfred Mann tarafından tekrar yorumlanmasıyla bilinen parçanın orijinali, bir pop grubu olmasıyla “single” parçalar üreten ve belki de bu yüzden az gelişmiş bir sektörün az imkânları arasında pek de tanınamamış The Exciters’a aittir. Parçayı dinleyin, hatırlayacaksınız.
7) Arielle – Goody Goody (Swan, 1962)
Arielle ismini, karşıma çıkan ve kapağında kocaman harflerle yazılan “Filles in the Garage! / Kızlar Garage müziğinde” ve altında devam eden “Ultra Chicks / Ultra Hatunlar” adlı toplama bir CD’de görmüştüm. CD’nin içeriği, 60’ların çeşitli Fransız kadın Pop şarkıcılarının piyasalara sürülen şarkıların toplaması; Arielle, aralarından bir tanesi ve kendisini pek bir sevdim.
6) Gence Vincent & His Blue Caps – Be-Bop-A-Lula (Capitol, 1956)
Kayıt süreci ve piyasalara sürülme zamanı 50’lilerin ortasına tekabül etse de, kuşkusuz Gene Vincent’ın 60’lara bıraktığı “erotik vokal” mirasını unutmamak gerekir. Bebop türünün caz, swing ve tempoyla kurmuş olduğu ve genellikle “ağırdan almayı tercih eden vokalin” sesiyle bir tür erotizm üreten “Be-Bop-A-Lula” parçası, kuşkusuz bambaşka müzisyenlerin elinden geçmesiyle de bilindik bir şarkıdır.
5) Spencer Mac – Ka Ka Kabya Mow Mow (Garrett, 1969)
Spencer Mac dinledikçe, onu daima “daha erken keşfedebilirdim” sorunsalını bir şekilde üstümden atmak için geliştirdiğim özel “Spencer Mac listesinin” içinde vakit geçirmeye karar verdim: Woo Hoo ve Doo-Wop öğelerini parçanın nakaratına çaktırmadan koyan, dönem itibariyle yoğun bir psych/funk/soul üçlemesi etrafında şekillenen parça, listenin beş numarası!
4) JJ Jackson & The Jackals – Oo-Ma-Liddi (Norton, 1963)
Queens, Brooklyn, Manhattan ve son olarak The Bronx bölgesindeki blues şarkıcılarına flamengo ve garage türleriyle haşır neşir olabilmeyi gösteren ve olağanüstü bir sese sahip olan JJ Jackson’ın Jackals tayfasıyla geçirdiği kariyeri dillere destandır. Oo-Ma-Liddi, ne anlama gelirse gelsin (ya da daha doğrusu varsa bile), belki de dinleyiciye sadece “Parçamı dinle,” duyurusunu yapmasıyla ellerinden öpülesidir.
3) The Rivingtons – Mama-Oom-Mow-Mow (Liberty, 1962)
Rivingtons tayfasını diğerlerinden ayıran Doo-wop stili, ritim ve blues türünün oldukça yan yana ve ayrılmaz birer öğe olmasıyla ilgili olabilir. Woo Hoo kültürünü de belki içinde barındıran, garage ve rockabilly türlerini en iyi şekilde değerlendirme şansı bulan bu stil, Rivingtons’un oldu olası blues müziğine karşı duydukları zaafla da yakından ilgilidir.
2) Mickey Lee Lane – Hey Sah Lo Ney (Swan, 1965)
Bill Haley & His Comets grubuyla çıktığı 64’ turnesinin meyvelerini bir sene sonra toplayan Mickey Lee, “call and response / çağrı ve cevap” formunun öncülerinden biri olarak sayılabilir. Köhne bir beat kulübünde kafası uçmuş dinleyiciye “Hey Sah Lo Ney!” şeklinde bağıran ve cevap olarak aynı cümleyi alarak parçayı tekrar aynı yere götürme fikri, belki de uzun senelerdir, ya da halen bugün bile kullanılan bir tercihtir.
1) The Trashmen – Surfing Bird (Garrett, 1963)
Dönem itibariyle garage türünün belki de gelmek isteyebileceği son nokta: Yüzlerce insanın duman altı bir kulüpte aynı anda aynı hareketleri yaptığı anlaşılsın diye sesi sonuna kadar açan kulüp sahipleri, eğlence sektöründe bu denli paralara ulaşacaklarını bilebilirler miydi? Bitmeyen, kendini tekrarlayan, dinledikçe dinlenesi artan ve tarifi zor metalik ve yırtık sesin davetkâr saçmalığı: Surfing Bird, listenin bir numarası!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder