29 Ocak 2011 Cumartesi

Rockzone Madrid Plak Dükkânında Karışan Kafalar

Gece gizlice girdiği kızın evinde pek de bir zamanı olmadığını bilen şapşal çocuk, bir an önce, kızın ailesi uyanmadan, onu yatağından kaldırıp gece çıkmasına davet etmeliydi ki, kaç haftadır aklında takılan şarkıları anlatsın ve biraz olsun içi rahatlasın. Ama ne anlatacağını çok da bilmeden, kapkara kâbuslardan kopup hayatının tam ortasına yerleşen Rock müziğin ona ne denli kötü şakalar yapmış olduğunu da çok ama çok iyi biliyordu. Bu yüzden aklında bir ikinci plan vardı, hiçbir şey konuşmadan, araya giren uzun ve tehditkâr sessizlikleri omzuna alarak şehrin en kuytu barında sabaha kadar müzik dinleyip üç aşağı beş yukarı herkesin hissedip düşünebileceği bir dünyada sarhoş olabilmekti. Tekinsiz plakların zifiri karanlıktan yonttuğu şuh bir orospu kahkahası gibi, kıskançlık, korku ve müzikle birbirine bağlanan yegâne renklerin ne uç hayal gücüne varabilmelerini görmekse, gene, bu şehrin ona yaptığı eski bir espri olarak görülmeliydi.

Plakların davet ettiği bu dünyada ayık kalabilmek, gözlerinin sadece akı görünen kör bir ihtiyarının ister istemez bir tür zorunlulukla başlayan müzik sevdasına bağlıydı. Bıyıkları yeni terlemeye başlayan torunlarına “Arkanıza yaslanın bakalım”la başlayan hikâyenin başlangıç noktası, kör ihtiyarın henüz iki yaşında görme yitişini tamamen kaybetmesiyle başlamaktadır. Başı insan gövdesi yılan olan bir postere ağzı açık bir şekilde bakakalan torunların müzikle tanışması, dedelerinin anlattığı hikâye değil, belki de gözlerinde sadece akı görünen bu korkunçluğun arkasında gizlenen dünyada yatmaktaydı. Çok sonraları, bir tür suç işler gibi gecenin bir vaktinde dedesinin pikabına gizlice koyduğu plakın sarhoşluğuna kapılamaması, tabii ki dedesinin arkasından ansızın “Beğendin mi?” demesiydi. Başını döndürdüğünde, gene o akı görünen gözlerin ifadesizliği karşısında, müziğin uğultusu kesilecek ve yerini gürültülü bir parçaya bırakacaktı.

Ne olursa olsun, bunun adı müzikti ve temelinde eğlenmek vardı. Akı görünen kör gözün ifadesizliği, çoğu plak koleksiyoncuların itiraf etmekten korktuğu yalnız bir hayattan ibaret olabilir miydi?

“Kulak eğer gerçeği anlarsa gözdür” ile hatırlanan bu dünyanın sanırım çıkış yolu, kuşak farkının müzik için sadece bir ayrıntı olarak kalması gerektiğiydi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder