30 Nisan 2010 Cuma

Jefferson Airplane Takes Off



Marty Balin, 1969 senesinin bir kış gününde evinin önüne gelen çöp arabasının gürültüsüyle uyanır. Bir gece öncesinde rüyalarında beyaz tavşanlarla kavga eden çocukların ertesi sabah annelerine söyledikleri şeylerin ne kadar korkutucu olduğunu bilmeyen bir şehir efsanesiyle sevişen ve belki de son sarma sigarasından bir nefes alacak olan mavi elbiseli bir kızın düştüğü çukur, sanırım seneler sonra biraz olsun ucunu gösterdi bize. Boğuk bir uğultuyla şehrin üzerine yağan kar tanecikleri arasında gününü kurtaracak bir şarkı daha seçmeye çalışan ve şuh bir orospu kahkahasıyla kâbusun en kötü yerinde uyanıp mensubu olduğu kuşağı seneler sonra eleştirmeye çalışan göbekli kadınların dedikodusunu dinlemektense, Marty Balin’in yatağının iki ucunda çıplak bir halde uyuyan iki kızın o gün çok daha sonra uyanacağını bilerek başlayalım makaleye.

Balin çıplak bir şekilde üzerine aldığı yorganla pencerenin yanına gider ve titreyerek apartman kapısının önüne gelen çöp arabasına bakar. Kamyon büyük bir gürültüyle çöpleri almaktadır, içinde bekleyen şoför saatlerdir bulamadığı radyo istasyonunu aramaya devam ederken, dışarıdaki adam ise kalın eldivenlerinin içinde yazılı olan şiiri hayal eder. Uzaklardan bir yanıp bir sönen sokak lambalarına, bir çöp kutusunun yanında yaktığı ateşle ısınmaya çalışan bir dilenciye, ona bakan köpeğine, yatağında yatan iki kıza ve ayrılan çöp arabasına bakar. Sokağın sonuna gelen çöp arabasının virajında yazılı olan Volunteers of America yazısını görür, sigarasını söndürür, eline kâğıt kalem alır ve on dakikada yazdığı şiiri kenara koyduktan sonra yatağına döner ve uymaya devam eder.

San Francisco, 1965: Haight Ashbury bölgesi kısa zamanda tanık olduğu manzaranın karşısında üzerine düşen görevi üstlenerek Summer of Love akımının merkezi olmuştur. O dönem içerisinde San Francisco’da ikamet eden Marty Balin, Paul Kantner ve Jack Cassady üçlüsü, bir sene sonra doğacak olan çocuğunun annesi ve grubun vokali olarak bilinen Signe Anderson ile şehrin çeşitli barlarında konserler vermektedir. Aynı sene içersinde The Great Society ile çalan Grace Slick, “Somebody To Love” ve “White Rabbit” parçalarıyla sesini duyurmuş ve Janis Joplin’den sonra şehirde kendini bir “kadın vokal” olarak kabul ettiren ikinci şarkıcı olmuştur.

Tabii ki San Francisco’nun kendine has bir kültür doğurması ve aynı şehirde yaşayan insanların bu kültür etrafında bir araya gelmesi, her şeyden önce, bir akımın ve grubun arkasında yatan başarının yegâne fısıltılarıdır. Birbirinden bağımsız olmayan, iç içe ve korkusuzca bir aktiviteyi diğerine karşı tamamlayan sosyal bir birleşmenin ötesinde yatan devasal bir uyuşturucu dünyasından bahsedeceksek, bir grubu yalap şalap övmek yerine, her şeyin nasıl gerçekleştiğini anlamamız gerekir. Çıkış yolumuz, Fillmore sokağında bulunan The Fillmore gece kulübü hakkında birkaç şey öğrenmek olsun.

Kulübün sahibi Bill Graham LSD kullanımını barlarda kısa bir dönem için meşrulaştıran düzenleyici olarak tanınır. Kulüpte sadece beş grubun yer alması ve bir hafta içinde belirli bir program içerisinde çalmaları, belki de Fillmore’un neden bu akımla beraber bir paralellik sağlayabildiğinin bir kanıtıdır. Ve tabii ki şehirde Grace Slick’ten sonra tek kadın şarkıcı olarak bilinen ve Big Brother and The Holding Company ile çalan Janis Joplin, Grateful Dead, Quicksilver Messenger Servive ve Jefferson Airplane’in yer alması, bütün bu senaryonun nereye doğru varacağını göstermiştir. Bu denli küçük ve kendine has bir kültürün çok değil, sadece iki sene sonra milyonlarca insanı bir araya getirmesi, acaba bu akımın bir başarısı mıydı, yoksa uyuşturucu dalgasının mı?

Birini diğerine göre ayıramayız; Lester Bangs The Doors için “Devamlı Jim Morrison’ın aylak ve şarapçı kimliği altında çalarlar, bu da dinleyiciye “şiirsel” bir gösteriş sağlar ve bir bakarız ki kendisini Baudelaire ile karşılaştırırız,” demiştir, yani ortada yatan ve aslında uyuşturucunun illüzyonu ile bir hesaplaşmadır söz konusu. Sanırım bir akımın karakterlerini birbirinden çok ayırmamak gerekir, birinin gölgesi diğerinin neden bir aktiviteyi yaptığını gösterir. Belki de bu yüzden Martin Balin seneler sonra “Elimizde poşetler dolusu LSD vardı ve hepsini M&M atar gibi seyircilere fırlatırdık,” dediği zaman, tıpkı anıları gamzelere saklar gibi, bir kuşaktan keyif alabilmenin sırrı burada yatar.

Signe Anderson çocuğunu doğurur ve kariyerine bir anlamda son verir. 1966 senesinin başlangıcı her şeyi daha da hızlı yapar; Jack Cassady bir akşamüstü Grace Slick’e uğrar, Jefferson Airplane’da vokallik önerir, Slick kabul eder ve o günün akşamında yeni kadroyla Fillmore’da çalarlar. Sonuç sanıldığından daha başarılı geçer, Marty Balin ile olan uyumluluğu o kadar iyidir ki, Grace Slick ile bir ilişkisinin yaşanıp yaşanmadığı bile tartışılır. Ama dedikodular da boş çıkar ve dünya kısa zamanda Jefferson Airplane’in şaheser müzik kimyasına tanık olur.

Jefferson Airplane Takes Off albümünün kayıtları 1965 senesine tekabül eder, yani Grace Slick henüz gruba dâhil değildir. Ortaya ilginç bir manzara çıkar: Yeni yeni fitillenen bir roketin ilk alevlerini görürüz. LSD çılgınlığının San Francisco’da yükselmeye başladığı ve insanların yavaş yavaş Fillmore’da kendini belli eden bir tavırla Jefferson Airplane’in 60’ ortalarında çıkan ağır taşlardan olacağını göstermesi, Airplane’i salt bir rock grubu olmaktan öteye götürür ve bir anlamda bir sorumluluk üstlenilir. Artık her şey iç içedir; konserler, festivaller, toplanmalar, gösteriler, her şey, bir şekilde Jefferson Airplane’in “yanlışlıkla başlattığı ve zor bir kuşağın zor uyuşturucularla baş etmesi” gösterisine dönüşür.

Ama bundan öte, ağır bir folk havasıyla kaydedilen albümün, ilerleyen dört-beş ay içerisinde müzik sektörün birden bire yaygınlaşan uyuşturucularla değişmesi ve kendisini psychedelic akımına bırakması, Jefferson Airplane’i bir tür ikileme bırakır. Albüm kayıtları esnasında Grace Slick’in henüz olmaması, folk türüne yakın çalmaları ama bir yandan da Marty Balin’in psychedelic akımına kapılması, albümü “kararsız bir müzik anlayışı” içerisine sokmuştur. Bundan dolayıdır ki, Grace Slick ile verilen canlı performanslarında bir tuhaflık görülür. Folk-blues havasıyla kaydedilen albüm konserlerde psychedelic türüyle çalınır ve ortaya başka bir şey çıkar: Albüm gölgede kalır ama buna karşılık Jefferson Airplane daha geniş bir kitleye seslenmeye başlar.

Zira albümün vokalleri Marty Balin, Paul Kantner ve Skip Spence üçlüsünden oluşur. Söylemekte fayda var, Jefferson Airplane’in vokal seçimi tıpkı müzikleri gibi belirli bir “zihin haritasından” oluşmaz, yani parçalarının farklı kısımlarında farklı grup elemanları parçaya dâhil olur. Bir tür “çeşitlilik” hâkimdir ve parçalar kronolojik bir düzenin dışında ilerler.

Albümün birinci kısmı ilk parçası “Blues From An Airplane” üçlü bir vokalle başlar, The Mamas and The Papas grubuna benzer bir yorum vardır: Stabil bir elektro gitar tonlaması, arada bir kendini gösteren bir tef çınlatması ve bir arada söylenen sözler.

İlk kısım, üçüncü parça “Bringing Me Down” Jefferson Airplane’in albümü her ne kadar folk-blues havası içerisinde kaydetse de, 60’ ortalarında San Francisco’da bulunup Fillmore’da çalmanın bir eseri olarak bize psychedelic türüne olan yakınlıklarını gösterir. Evet, folk ve blues öğeleri temel taşlarıdır ama bir sene sonra çıkaracakları albümün ne kadar başarılı olacağını gösterir.

Birinci kısım, dördüncü parça “It’s No Secret”: Kaçınılmaz bir “Beatles” mirası görülür sözlerde, yalın ve cici kelimeler, birine karşı duyulan yoğun duygular, tabu anlayışı içerisinde utanmanın bir yere varmayacağı fikri… Bu açıdan pek de hazmetmediğim ve bence müzikal boyutu harcayan sözlerin dominantlığına rağmen, gene ucundan kurtarmış bir parçadır.

Beşinci parça “Tobacco Road” 64’te The Nashville Teens tarafından piyasalara sürülmüş bir single parçadır. Orijinal kaydı her zaman kendi kalitesini korumuştur ve Airplane’in ilk albümüne bu parçayı koyması gereksiz olmuştur.

İkinci kısım, üçüncü parça “Let’s Get Together” Quicksilver Messenger Service grubunun üyesi Chester Powers tarafından yazılan ve ayrıca Buffalo Springfield’in “Smile On Your Brother” parçasıyla tanınan şarkıdır.

Beşinci parça “Chauffeur Blues” albümdeki favori parçamdır, zira Signe Anderson’in şahane sesine tanık oluruz. Arkada yoğun bir blues havasının bir an olsun bile eksilmemesi, sanki ilerleyen zamanlarda daha şimdiden psychedelic türüne yöneleceklerinin habercisi gibidir. Ama bu da, Memphis Minnie tarafından yazılan ve Jefferson Airplane tarafından yorumlanan bir parçadır.

Son parça “And I Like It” Marty Balin’in solo duruşunun ne kadar iyi olduğunu gösteren erotik bir parçadır, yoğun blues öğesiyle çalınmıştır ve kanımca en başarılı ikinci parçadır.

Değindiğim gibi, albümün varlığından öte, Jefferson Airplane kariyerindeki asıl başarısını albümü kaydettikten sonra verdiği canlı performans ve Grace Slick’in gelmesiyle yakalamıştır. Ama onun dışında, dönemin kaydığı tür açısından yaşanılan kararsızlık, daha çok Fillmore’da çalan bir grup olarak henüz profesyonel olmaması ve grup elemanlarının kimliklerinin müzisyenlikten öteye kayıp toplumsal bir hareketin öncüsü olarak ağırlık kazanması, bütün senaryoyu bir hayale teşvik etmektedir: Albüm başarısız ve sıkıcıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder