4 Mayıs 2010 Salı

After Bathing at Baxter's



Surrealistic Pillow albümünün sarhoşluğu aynı sene devam etti. Kasım 1967’de çıkardıkları üçüncü albüm After Bathing at Baxter’s, Jefferson Airplane’in 60’larla verdikleri hesaplaşmanın ötesinde, geçilmesi zor bir sınav gibiydi. Psychedelic Rock Movement akımının öncüsü olarak, San Francisco Oracle dergisine sundukları “uç ifadeler” ve milyonlarca insanın gölgesini bir şekilde omuzlarında hissetmeleri, bir, LSD kullanımını abartıp daha meşru bir yer edinmesi için hayatlarını sürdürecek veya iki, Surrealistic Pillow gibi bir albümün ardından LSD çılgınlığını müzikal boyutuna yoracaklardı. Zira ikisi aynı anda gerçekleşti: Jefferson Airplane elemanlarının anlaşılmaz uyuşturucu kullanımı, ama aynı zamanda müziklerini bu denli başarılı bir şekilde devam etmeleri ve her şeyden öte, 60’ sonlarından sağ salim çıkmalarını mucize olarak görürüm.

Ok çoktan atılmıştır bile, tam hız, dümdüz, hiçbir yere bakmadan, sarhoş bir haritanın güveniyle varacağı hedefi bilmeden. Renkler, sesler, şekiller ve renkler, sesler, şekiller daha önce hiç bu kadar net olmamış, birbirine karışan sesler, şekiller ve renkler sahneden atılan çığlıklarla da daha önce hiç bu kadar devrik ve karmaşık olmamıştı. 67’ senesinin yazında yapılan Monterey Pop Festival’inde yer alan Jefferson Airplane, oturmuş bir müzikal türü ve arkasına aldığı akımın güveniyle tam kadro sahneye çıkmış ve bu yolculuğun uzun bir süre devam edeceğini kanıtlamıştır.

Monterey Pop Festival’inde fark edilen samimi ortamın Jefferson Airplane adına yararı çok dokunmuştur. Sahne performansı açısından oturmuş bir birikim, kendinden emin ve şarkıya sadakatini koruyan bir hevesi aynı anda tutmak zor bir şey. “High Flying Bird” şarkısıyla sahneye çıkan Airplane, vokal açısından belirli bir görev dağılımı bulunmayan bu parçayı çalmak da ayrı bir zahmet ister. Belki de Grace Slick’in en verimli dönemine tekabül eden Monterey Pop Festival, bir kez daha Slick’in sesini dünyaya tanıtma olanağını vermiştir. “Today” parçası da akılda kalıcı tuhaf bir piyano sesiyle çalınmıştır, Slick’in Marty Balin ile olan uyumluluğu gene fark edilir.

Değindiğim gibi, grupların üçüncü albümü genelde bir tür “kırılma noktası”dır. Zira bunu altmışlardaki gruplara indirgersek, üçüncü albümün bile piyasalara çıkmasından önce, çoğu müzisyen ya psychedelic türüne kapılıp başarısız denemelerle kaybolmuş, ya da LSD akımının kurbanı olmuş, ama geriye baktığımızda sayısız albümle bize miras bırakmışlardır. Bunun örneği çok var. Zira Jefferson Airplane için aynı şeyi söyleyemeyiz; Airplane’i diğerlerinden ayıran en önemli nokta, kendilerinin Psychedelic Rock Movement akımının öncüsü olmalarıdır. Ama öncü olmak yetmez, daha ötesinde, işin “kıyak” durumu, bir öncü olarak çıktığınız müzik piyasasına diğerlerinden daha rahat bir konum bulursunuz. “Psychedelic akımı ne de olsa bu adamlar ortaya attı, ne yapsalar yeridir,” açıklamasına karşı komiktir, kimse karşı gelememiştir. Tıpkı Beatles’in durumu gibi, bir öncü olmanın rahatlığı ve egosu yatmaktadır işin içinde. Çıkış yolum, sanırım üçüncü albümün ikinci albümün gölgesinde kalmasını hesaba katmadan, daha genel bir bakışla, Jefferson Airplane’in kariyerinin bir tür “özgür bölge” içinde ilerlediğini düşünüyorum. Jefferson Airplane psychedelic yorumları kötü mü yapar? Hayır, ama daha iyileri tabii ki vardır.

Zira albümün birinci kısmı ilk parçası “The Ballad Of You & Me & Pooneil” parçasının girişi Jimi Hendrix’in elektrogitarıyla seviştiği zamanları anımsatan bir yorumla başlar. Ama bu çok sürmez ve vokaller gene baskın çıkar, Grace Slick ve Paul Kantner her zamanki gibi başroldedir.

İkinci “parça” demek ne kadar doğru olur bilinmez, “A Small Package of Value Will Come to You, Shortly” bir sürü sesin birbirine karışmış halin toplamıdır, plak şirketi RCA prosedür gereği bunu “enstrümantal” kategori içinde konumlamıştır. Parçanın özü, tahmin edildiği gibi, LSD akımının döneme vurduğu etkiyi göstermiştir, hayatında hiç kullanmayan biri için bir tür “empati” kurulmasına olanak verir.

Ve albümdeki en başarılı parça da hemen ardından gelir, “Young Girl Sunday Blues” bir önceki “parçanın” kahkahaları arasında başlar ve Marty Balin ile Paul Kantner’in vokalleriyle devam eder. Davulun parça boyunca neredeyse aynı ritimde kalması ve gitarın “groovy” dedikleri yan yorumlarla işin içine blues öğeleri sıkıştırması tadından yenilmez bir parça çıkarır ortaya.

Dördüncü parça “Martha” Jefferson Airplane adına kişisel bir parçadır. Merak eden araştırsın. Onun dışında acoustic öğesini toplu bir vokalle birleştirmeleri klasik bir Airplane yorumudur. Parçanın özünde görülen şiirsel yorum da tabii ki Paul Kantner’in tercihidir.

Altıncı parça “The Last Wall of The Castle” sözlerini Jorma Kaukonen’in yazdığı bir şarkıdır. Altmışlara has bütün karakteristik öğelere rastlarız, parça kronolojik bir düzenin dışında ilerler ve arada bir beklemediğimiz çığlıklar, riffler duyarız.

Albümün ikinci kısmı, üçüncü şarkısı “Two Heads” baskın psychedelic yorumlarla çevrili bir parçadır ve kanımca albümün en başarılı parçalarından biridir. Diğer şarkıların aksine, toplu bir vokal yerine, Grace Slick’in sesini dinleriz ve sanırım parçayı güzel yapan da bu. Hem psychedelic olması ve en önemlisi, psychedelic öğelerle dinleyiciyi boğmaması da güzel bir şeydir.

Son parça “Won’t You Try” gene Grace Slick ile Paul Kantner’in uyumlu kimyasını gösterir. Giriş ve sonuç kısımlarının hem aynı anda yapılması ama bir yandan da ikisinin bambaşka sözler takip etmesi ve tuhaf bir şekilde parçaya bir uyumluluk sağlaması, bir metafor olarak görürsek, psychedelic akımından ne kadar keyif aldıklarını ve daha da ötesinde, ne kadar başarılı bir şekilde yaptıklarının kanıtıdır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder